Kadastroda Mülkiyet Uyuşmazlıklarının Teknik Yönü; Mülkiyetin Görünmeyen Çizgileri…

 Toprağa adım attığımızda çoğu zaman düşünmeyiz, ama aslında her santimetresi kayıt altına alınmış bir mülkiyet dünyasının içinden geçeriz. Sınırlar, paftalar, koordinatlar… Hepsi görünmez ama bir o kadar gerçektir. Ne var ki bu görünmeyen çizgilerde küçük bir hata olduğunda, büyük uyuşmazlıkların kapısı aralanabiliyor. İşte kadastro tam da bu nedenle hayatımızın ayrılmaz bir parçası.
 Kadastro, taşınmazların sınırlarını, konumunu, yüzölçümünü belirleyen teknik bir güvence sistemi. Tapunun hukuki yönünü tamamlayan yönü de tam olarak bu çalışmalardır. Ülkemizde bu işlemler 2644 sayılı Tapu Kanunu ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu ile yasal güvence altında yürütülüyor. Ancak yıllar içinde yapılan ölçümlerin eskimesi, kullanılan teknolojilerin değişmesi ve kayıtların yenilenmemesi gibi nedenlerle zaman zaman mülkiyetle ilgili karışıklıklar ortaya çıkabiliyor.

 Peki bu uyuşmazlıklar neden ortaya çıkıyor? Aslında cevabı iki başlıkta toplanıyor: teknik nedenler ve hukuki nedenler. Teknik tarafta çoğunlukla ölçüm hataları karşımıza çıkar. Ölçüm sırasında kullanılan cihazların hassasiyeti, hava koşulları ya da insan hatası, birkaç santimlik sapmaları metrelerce kaymaya dönüştürebiliyor. Bugün ED50, ITRF96, TUREF gibi farklı koordinat sistemlerinin kullanılması da geçmişten gelen veri dönüşümlerinde uyumsuzluk yaratabiliyor. Üstelik arazide yapılan değişikliklerin sisteme zamanında işlenmemesi de cabası. Dijital ortama geçişin hâlâ tamamlanmadığı bölgelerde hatalar daha görünür hâle geliyor.

 Hukuki tarafta ise başka bir tablo var. Eskiden tapular çoğunlukla “şu ağacın dibi, derenin yanı” gibi doğal unsurlarla tarif edildiği için zamanla anlamını kaybeden tarifler uyuşmazlığa yol açabiliyor. Miras paylaşımlarında yapılan yanlışlıklar, eski belgelerin eksikliği veya mahkeme kararlarının kayıtlara tam işlenmemesi de mülkiyet karışıklıklarını artırıyor. Yani bazen bir metin satırında unutulan küçük bir bilgi bile yıllarca sürecek bir davanın başlangıcı olabiliyor.

 Peki çözüm ne? Teknik açıdan gelişen teknoloji bugün çok daha net sınırlar çizebiliyor. GNSS, Total Station, drone, fotogrametri, CBS ve LiDAR gibi araçlarla yapılan ölçümler daha güvenilir sonuç veriyor. Hukuki açıdan ise kadastro komisyonlarına yapılacak itirazlar, arabuluculuk süreçleri ve kadastro mahkemeleri devreye giriyor. Aslında teknik doğrulama olmadan hukuki kararın, hukuki dayanak olmadan da teknik çözümün eksik kalacağını söyleyebiliriz. Bu nedenle mühendisler ile hukukçuların birlikte çalıştığı süreçler uyuşmazlıkların çözümünde belirleyici oluyor.


 Bir de vatandaş yönü var. Çoğu zaman insanlar tapu ve kadastro işlemlerinin teknik yönünü yeterince bilmedikleri için yanlış başvurularla hak kayıplarına uğrayabiliyor. Dijital sistemler bu noktada hayatı kolaylaştırıyor. TAKBİS, e-Devlet ve Parsel Sorgu gibi platformlar doğru bilginin herkese ulaşmasını sağlıyor. Çünkü bilinçli hareket eden vatandaş mülkiyet hakkını daha kolay koruyor.

 Sonuçta mülkiyetin temelinde güven ve doğruluk var. Doğru ölçüm, güncel kayıt ve bilinçli bir malik takibiyle her taşınmaz güvence altına alınabilir. “Adalet mülkün temelidir” sözü belki de bu nedenle yüzyıllardır rehberimiz olmaya devam ediyor.

 ✍ Yazar: Zehra SULUKAYA "Tapu ve Kadastro 1. Sınıf Öğrencisi"

 

 

Fotoğraflar